George Clooney Kariyeri ve Yeni Filmi The Midnight Sky Hakkında Açıklamalarda Bulundu
Magazinn.com'a Google News'te abone olun
Abone OlGeorge Clooney, BFI Londra Film Festivali’nde verdiği röportajda kariyeri, birlikte çalıştığı yönetmenlerden öğrendikleri ve aralık ayında Netflix’te yayınlanacak yeni filmi The Midnight Sky hakkında açıklamalarda bulundu.
Bu yıl 64’üncü kez düzenlenen BFI Londra Film Festivali, alınan salgın önlemleri sebebiyle 7-18 Ekim tarihleri arasında internet üzerinden gerçekleşti. Festival kapsamında yapılan röportajlara katılan isimler arasında George Clooney de yerini aldı. Sohbette aynı zamanda geçmişte Coen Kardeşler, Steven Soderbergh ve Alfonso Cuarón gibi önemli isimlerle birlikte çalışan Clooney’nin kariyerinden de bahsedildi. Lily Brooks-Dalton’ın Günaydın Geceyarısı – Good Morning, Midnight isimli romanından uyarlanan hikâyesiyle The Midnight Sky, 2049 yılında tam olarak tanımlanmasa da salgın hastalıklar gibi çeşitli felaketler sonucunda sonu gelen bir dünyada Augustine Lofthouse (George Clooney) isimli bir bilim insanının Jüpiter’in yeni bir uydusunu keşfettikten sonra dünyaya geri dönen astronotlara ulaşarak onları içinde bulunduğu felaketten kurtarma çabasını anlatıyor.
Clooney, kitabı okumadığını, ancak Netflix’in kendisine oyuncu kadrosuna dâhil olması için bir teklif getirdiğini ve bu sayede senaryoyu okuduğunda rolü çok beğendiğini söyledi. Kariyeri boyunca Alfonso Cuarón, Steven Soderbergh gibi önemli isimlerle çalışırken çok şey öğrendiğini ve bu deneyimlerinin kendisine aynı zamanda uzay temalı işlerin de ne kadar karmaşık olabileceğini gösterdiğini söyledi. The Midnight Sky hakkında bir vizyonunun olduğundan bahsederken filmin insanın insana yapabileceklerini anlatmasından ve bir telafi hikâyesi olmasından çok etkilendiğinden söz etti. Clooney, şu aralar salgın dolayısıyla sadece küçük ekranlarda izlenmesi mümkün olabilecek olan filmin IMAX teknolojisine ve dev ekranlara uygun olması için çok çaba sarf ettiklerini söyledi.
George Clooney: “Çekimler -40 Derecede Gerçekleşti”
Clooney, çekimlere ilk önce kendi sahnelerinden başladığını anlatırken, Augustine karakteri için koca bir sakal bıraktığını ve kafasını tıraş ettiğini, bu yüzden çekimler bittiğinde insan hakları avukatı eşi Amal Clooney’nin çok sevindiğini söyledi. İzlanda’dan sonra Londra’nın Shepperton bölgesine taşınan çekimlerin Ekim ayında başlayarak bir sonraki yılın başlarına kadar sürdüğünü anlattı. Daha sonra ise, uzay sahneleri için diğer setleri kurmaya başladıklarını ve böylece daha da karmaşık bir sürece girdiklerini söyledi.
Clooney, uzay sahnelerinin setlerini kurma çalışmalarının ortasındayken, filmde uzay gemisindeki astronotlardan Sully karakterini canlandıran Felicity Jones’un kendisini arayarak hamile olduğu haberini verdiğini ve bu habere çok sevindiğini söyledi. Ancak Jones’un bu konuda oldukça profesyonel davrandığını, hamileliğine rağmen fiziksel zorluklar içeren sahneleri çekmek istediğini, ama buna kendisinin müsaade etmediğini anlattı. En sonunda ise, Felicity Jones’un tehlikeli sahnelerini biraz tuhaf da olsa, beden dublörü ve post prodüksiyonda yapılan işlemler yardımıyla oyuncuların suratlarını değiştirerek tamamladıklarını söyledi.
Clooney sözlerine, Jones ile bu konu üzerine konuşurlarken başka bir gezegene giden bir uzay gemisinde aylarca sürecek bir yolculuğa çıkan insanların, uzayda da olsa, ilişkiye girebileceklerini, bunun yaşanabilecek bir şey olduğunu ve bu yüzden Sully karakterinin de hamile olabileceğini fark ettiklerini anlatarak devam etti. Daha önce doğaçlama gösterilerinde performans sergileyen Clooney, şovun ilerlemesi için her durum karşısında daima “hayır” yerine “evet, ve..” denmesi gerektiğini söylerken, bu bakımdan yönetmenliğin, doğaçlama deneyimine benzediğini düşündüğünden bahsetti. Kitaptan senaryoya, senaryodan filme dönüşene kadar hikâyenin elbette ki değiştiğini söyleyen oyuncu, “Bazen değişime ayak uydurmak gerekiyor ve işin sırrı, kaçınılmaz değişimi bir lanete dönüştürmektense, avantaja dönüştürebilmek, biz de bunun bir yolunu bulmayı başardık” dedi.
“Hiçbir Zaman Tek Bir Tür ile Anılmadım.”
Edith Bowman’ın Clooney’e kameranın önündeki ve arkasındaki deneyimlerini harmanlama sürecini sorması üzerine Clooney, “Ne yapmaman gerektiğini öğrendiğini sanıyorsun fakat günün sonunda, ders aldığını sandığın hataları tekrarlamaya devam ediyorsun. Hiçbir zaman belirli bir türde ün yapmadım ama işin komik yanı şu ki, bu sayede her şeyi deneyimleme ve farklı performanslar sergileyebilme şansım oldu. Yönetmenlik de bana farklı şeyler deneme fırsatı sunuyor ve bu çok eğlenceli.’ diyerek cevap verdi. Coen Kardeşler, Steven Soderbergh ve Alexander Payne gibi çok takdir ettiği isimlerle çalışma fırsatı bulduğunu söyleyen Clooney, bu isimlerden çok şey öğrendiğini ve onların başarılarında mesleki sırlarını kendi işlerinde de uygulamaya çabaladığını anlattı. Bir sahneye genellikle bir ya da iki tekrardan fazlasını ayırmadığını, çekimlere hızlıca devam etmeyi tercih ettiğini söyleyen Clooney, özellikle kendi oyunculuğunu yönettiği bu filmde, yönetmen koltuğuna döndüğünde onu bekleyen Heslov’un özellikle kendi sahnelerinde daha fazla tekrarlaması için onu uyardığından bahsetti.
Edith Bowman, 70 yaşındaki Augustine Lofthouse’un filmdeki yalnızlığına değindiğinde ise Clooney, aslında yalnız olmadığını, çünkü kendisine Iris karakterini canlandıran küçük yaştaki oyuncu Caoilinn Springall’ın eşlik ettiğini belirtti. dizisinde sarhoş, çapkın bir pedagogu canlandırmasına rağmen, karakterin çocuklarla ilgilendiği için kötü yönleri görmezden gelinerek sevilmesini ti’ye aldıktan sonra, genç oyuncu Caoilinn’in varlığının kendi karakterinin agresif yönlerini de seyirci için yumuşattığını ve sessizlikle geçen sahnelere yeni bir anlam kazandırdığını söyledi. Springall’ın müthiş bir oyuncu olduğunu, ilk profesyonel işi olan The Midnight Sky’da olağanüstü bir performans sergilediğini söyleyen Clooney, meslektaşlarını dikkatli olmaları için uyararak, ‘Caoilinn henüz yedi yaşında olabilir ama oyunculuğuyla hepimizi solladı’ dedi.
George Clooney, Coen Kardeşler ve Steven Soderbergh ile Birlikte Çalıştığı Filmlerden Söz Etti
George Clooney, Out of Sight’ın kendisi için ve hatta Sex, Lies and Videotape ile yakaladığı başarıya rağmen sendeleme sürecine giren Steven Soderbergh için de bir dönüm noktası olduğunu söyledi. Ünlü oyuncu söyleşinin devamında, Out of Sight, Joel ve Etan Coen Kardeşler ile birlikte çalıştığı O Brother Where Art Thou?, Confessions of a Dangerous Mind ve Good Night, and Good Luck gibi kariyerinde yer alan diğer filmler hakkında konuştu. Şu sıralar 20. yılına giren Oh Brother Where Aret Thou? filminden söz edildiğinde ise, Coen Kardeşler ile ilk kez bu film için tanıştıklarını ve Ulysses Everett karakterinin kendisine verildiğine inanamadığını söyledi. “Çekimlerin ilk gününde Everett’i aptal bir karakter gibi oynadım fakat, Joel Coen yanıma geldi ve ‘Everett her zaman en akıllı karakter olmalı’ diyerek beni uyardı ve karakter o andan itibaren asıl şekline büründü” derken sözlerine aynı filmde yer alan Holly Hunter’la çalışmanın heyecan vericiliğinden de bahsederek devam etti.
Yaptığı iş üzerinde daha fazla kontrolünün olması fikrini her zaman sevdiğini söyleyen Clooney, çalıştığı usta yönetmenleri her zaman gözlemlediğini ve bir süre sonra kendisinin de yönetmenlik yapmayı istediğini anladığını söyledi. Clooney sözlerine, yönettiği ilk film olan Confessions of a Dangerous Mind’ın üzerinde çalışırken kendisinin de belli bir vizyonunun olduğunu anlatarak ve hiçbir zaman kolaya kaçmak istemediğini, işin sırrının kolaya kaçmamak olduğunu söyleyerek devam etti. Yönettiği ikinci film olan Good Night, and Good Luck’tan bahsederken “Yapılabilecek en vatansever hareket devleti sorgulayabilmektir” diyen Clooney, film ile Senatör Joseph McCarthy dönemi üzerinden basın ve medyanın görevini layıkıyla icra edemediği bir ortamda demokrasinin diğer organlarının da işleyemeyeceğini anlatmak istediğini ve böylece gazeteci olan babasını da andığını söyledi. Ayrıca Clooney, Tony Gilroy (Duplicity, The Bourne Identity)’un yönettiği Michael Clayton filminin hikâyesinin aslında, kurumsal dünyada insan hayatlarının algoritmalara sığdırılmasının acımasızlığı üzerine olduğundan da bahsetti. The Descendants filmiyle ilgili yöneltilen soruya ise, “Ne kadar ünlü bir yıldız olursa olsun Shailene Woodley her zaman kendi kızım gibi olacak, onu çok seviyorum” diyerek cevap verdi.
“Kendi Oyunculuğunu Yönetmek Egoistçe”
Edith Bowman söyleşinin devamında başarılı oyuncuya yönetmenlik görevini üstlendiği bir projede kendisine rol vermenin nasıl bir tecrübe olduğuna dair bir soru yönelttiğinde Clooney, bunun role göre değiştiğini düşündüğünü söyleyerek yanıt verdi. Clooney sözlerine, “Kendi yönetmenliğini yapmak işin ego tarafı düşünüldüğünde oldukça tüketici bir şey. İki aktör arasında geçen bir sahne sırasında birinin durup diğerinin performansını eleştirmesi çok berbat bir şey” diyerek devam etti.
“Yaptığın işi ciddiye al, ama kendini çok da ciddiye alma”” sözünün çok doğru olduğuna inandığını belirten Clooney, insanın her şeyi bildiğini sandığı anlarda daima hata yapacağını düşündüğünü söyledi. Bir projeye oyuncu olarak katılması için ise, yönetmenin beraber çalışmak isteyebileceği biri olması ve karakterin de ilgisini çekmesi gerektiğini belirtti. “Hiçbir zaman herkese kötü davranan bir yönetmenin setinde yer almayacağım, kariyerimin her işi kabul etmek zorunda olduğum ilk 15 yılı boyunca çok zorluk çektim, ama artık çalışacağım projeleri seçebilecek kadar şanslıyım ve böyle olduğu için minnettarım” dedi. Clooney sözlerine, “Kentucky’de yaşarken tütün fabrikasında saat başı üç dolara çalışıyordum ve kariyerimde şu anda bulunduğum nokta beni çok heyecanlandırıyor” diyerek devam etti.
.