Kültür ve Sanat

Fargo 4. Sezon: Şiddetin Tarihçesi

Son senelerde gitgide daha fazla örneğini bakmaya başladığımız antoloji cinsindeki dizilerin yine yaygın hâle gelmesine önayak olan yapımlardan biri olan Fargo, ilk üç sezonunda olduğu gibi dördüncü sezonunda da tematik olarak dizinin ve adapte edildiği filmin ruhunu gözetirken, sıfırdan başlayarak yeni bir hikâye anlatıyor. İlk üç sezonunda anlatılan, sırasıyla 2006, 1979 ve 2010’da geçen kabahat öykülerinin ardından Fargo 4. sezon izleyicileri 1950 senesine, iki kabahat ailesinin karşı karşıya geldiği Kansas City, Missouri’ye götürüyor.

Biri İtalya biri Afrika orijinli olan kabahat aileleri, Kansas City’deki yeraltı dünyasının hakimiyeti için karşı karşıya kazançken iki tarafın da sakınmak istediği savaşın önlenmesi için en ufak oğullarını değiş tokuş ediyorlar.
İzleyicilere 4. sezon süresince tanık olacakları dünyayı ve bu dünyayı yerleşim yakalayan karakterleri tanıtan bir cins önsöz olarak değerlendirebileceğimiz bu açılış, aynı zamanda dizinin Kansas City’de geçen bu minik çaplı hikâye ile bir tam olarak Amerika arasında bağ oluşturmasına da taban hazırlıyor. Kentte efor kesintisiz yer değiştirirken, The Irishman’de olduğu gibi Fargo’da da Amerika’daki kabahat dünyası tarihinin ülkenin tarihi ile ne kadar iç içe geçtiği gözler önüne seriliyor – her ne kadar Fargo’da kurmaca bir tarih anlatısı mevzubahisi olsa da.


Fargo 4.
Sezon” width=”750″ height=”500″ />

Kansas City’nin yeraltı dünyasının Yahudi bir ailenin elinde olduğu 1900’de başlayan kurulumda sırasıyla İrlandalıların, İtalyanların ve Afro-Amerikanların kentte efor sahibi hâle gelmesine ve kendisinden evvel gelene savaş açmasına şahit olurken, Amerika’yı yaratan muhacirler olarak ortak bir tecrübeye sahip olan tüm bu kavmi grupların, bu ortak tecrübeyi göz ardı edip ırkçı reflekslere nasıl yenik düştüğünü de izliyoruz.
Eş şiddet vakaları, eş hıyanetler birbirini takip edip tarih tekerrür ederken, tarafların Kansas City, Missouri’den çok daha ötede tanımlandığı bu şiddet zinciri, yeni milleteler ilave edilerek gelişmeye devam ediyor.

“Bu gece karşınızda bir hırsız ve soyguncu olarak duruyorum. Bu kafayı, bu kolları, bu vücudu sahibimden çalıp kaçtım.”

Köleliğe karşı verilen gayretin simge adlarından Frederick Douglass’ın bu sözünün Fargo’nun ilk üç sezonunda bir karşılığı ya da yeri yok.
Bu vaziyet, Fargo’nun bir antoloji dizisi olarak düşebileceği en büyük kusura düşmeyip kendini yinelemekten kurtulduğunu gösteriyor hakikatinde. Fargo’yla aynılaşan enteresanlıklar, cinayetler, karakterler yeniden mevcut belki ama bu defa tüm bunların Amerika’daki ırk ilişkilerine odaklanan bir hikâyenin içine yerleştirilmesi, dizinin kendisini yenileyerek eş yapıdaki çoğu antolojik anlatının aksine tekerrüre düşmekten kaçmasını sağlıyor. İlk üç sezon süresince ana karakterler arasında kesinlikle yer alan iyi polislerden bu defa yapıt olmaması, aksine baktığımız tek kayda değer polisin Jack Huston İtalyan mafyasına çalışması, 4.
sezonu bununla kanaat etmiyor ve ırkçılık için daha geniş bir çerçeve çizerek “Amerikan” olmak kavramını denetliyor. İtalyan ailenin hürmet dinlenen lideri, aile büyüğü vurulduğunda kentteki lüks sağlık kurumu İtalyanlara hizmet vermeyi yalanlayarak onu vefata terk edebiliyor. Fargo, buradan hareketle “muhacirler ülkesi” olarak belirlenen Amerika’da “Amerikan” kavramı yaratılırken neyin baz alındığını soruyor. Ethelrida’nın açıkladığı gibi “Asimilasyon, bir şeye benzeme sürecidir.
sezon ilk iki kısmı haysiyetiyle böylesi ehemmiyetli mevzulara hikâyesinde yer veriyor olsa da, ilk sezonundan beri süregelen cümbüşlü yapısını da kaybetmiyor. Ancak ciddi sorunlarla dizinin bu cümbüşlü yapısı arasındaki kontrast ayarlanırken bazı yanılgıların ortaya çıktığını açıklamamız gerekiyor. Donatello Fadda’nın bir yerinizi incitilmeden evvel otomobilde gaz çıkardığı sahneyi, genel tonu haysiyetiyle ilk iki kısmın geri kalanıyla bağdaştırmak gerçekten efor. Aynı biçimde -her ne kadar tefecilikten banka sahibine terfi etme yolunda olsa da- Loy Cannon’ın kredi kartını buluş eden ilk birey olması da dizinin yaratıcıları tarafından muziplik ismine müracaat etilmiş ucuz bir numara olarak değerlendirilebilir.

Her ne kadar Chris Rock’ın yaşam verdiği Loy Cannon karakteri ön tasarıda olsa da ilk iki kısım haysiyetiyle performanslarıyla noktaya değinen adlar, çalıştığı sağlık kurumundaki yaşlı hastaları yüksek doz ilaç vererek öldüren bir hemşireyi canlandıran Jessie Buckley ve kabahat aileleri arasında süregelen çocuk değiş tokuşu sebebiyle İtalyanlar arasında gelişen bir İrlandalı’ya yaşam veren Ben Whishaw oluyor.
sezonun iki kabahat ailesi arasındaki efor savaşının ötesine geçip, ilk sezonlardan da aşina olduğumuz üzere daha karışık bir hâl alacağını düşündürüyor. Netice olarak Fargo 4. sezon, ilk iki kısmı haysiyetiyle sezon ilerledikçe daha da derinleşecek, alaka çekici bir hikâye vadediyor.

.

İlgili Haberler

Başa dön tuşu